Güneş yerini gri bulutlara bırakmış, yağmur çiselemeye başlamıştı. Toprak kokuyordu. Ali’nin en sevdiği kokuydu bu. Toprağın, doğanın, yaşamın kokusu. Toprak kokusu değerliydi çünkü koskoca gri renkli beton şehirde toprak en nadir bulunan şeydi. Yağmur yüzünden çocuklarını salıncaklardan indirip eve götürmek isteyen anne babaların koşuşturduğu parkın yanından geçerken romatizmasına rağmen kendini zorlayıp adımlarını hızlandırdı. Yağmur şiddetini arttırmıştı. Kumaş pantalonunun paçaları çamurlanmaya başlamıştı ancak bunu umursamayıp yürümeye devam etti. Saatine baktı, toplantıya sadece 5 dakika kalmıştı. Seçiciler Kurulu toplantısını kaçırmanın bedeli birkaç yıl daha beklemekti. O kadar vakti olmayabilirdi!
Seçiciler Kurulu, tam 21 yıl önce 2077 yılında kurulmuştu. Bilim en sonunda dine ve dogmaya üstün gelmişti. Eski insanların binlerce yıl boyunca “ruh” olarak tanımladığı fenomenin aslında “bilinç” olduğu, bilincin kalp ile alakasının olmadığı, tamamen beyinde doğup beyinde öldüğü kabul edilmiş ve cennet ile cehennem kavramlarının hurafe olduğu ispatlanmıştı. Yani öldüğünüz zaman sonsuz bir uykuya dalıp solucan yemi oluyordunuz. Böylece dinin yerini bilim almış, kimin cennete veya cehenneme gideceği daha doğrusu kimin yaşlılıktan ölüp kimin ölmeyeceği Seçiciler Kurulu tarafından belirlenmeye başlamıştı.
Sıraevler apartmanına vardığında saat 9’a 1 vardı. Nefes nefese içeri girdi, güvenlik görevlisine ağrıyan bileğini uzattı. Bileğindeki çipi tarayan görevli dedektörde yeşil ışık yanınca yana çekilerek eliyle buyrun işareti yaptı. İki büklüm asansöre bindi ve üçüncü kata çıktı. Kattaki tek kapının önüne geldiğinde saat tam 9’du. Yaşlı kalbi heyecandan ve telaştan zayıfça çarpıyordu. Kapıyı açtı ve içeri girdi. Modern tasarlanmış odaya tezat duran eski, ahşap masanın arkasında beş kişi oturuyordu. Seçiciler Kurulu, üçü bilim insanı, ikisi hukukçu beş kişiden oluşuyordu.
2076 kışı tarihte genetik bilimi ve doku mühendisliğinin zirve dönemiydi. İnsanoğlu ilk defa laboratuvar ortamında kan hücresinden beyin hariç tüm organları ve damarları üretmeyi başararak bunları bir insana nakledip ömrünü 25 yıl uzatmıştı. İlerleyen yıllarda yapılan çalışmalar sayesinde bu süre 50 yıla çıkmıştı. Seçiciler Kurulu, işte bu keşiften tam 1 yıl sonra, ülkeyi yöneten holdingler tarafından kurulmuştu. 75 yaşına gelen herkes, bedelini ödedikten sonra Seçiciler Kurulu’nun karşısına çıkıyordu. Bu kurulun iki görevi vardı; ilki adayın organ transferine uygun olup olmadığına karar vermek, ikincisi ise adayın günah ve sevaplarını daha doğrusu hayatı boyunca işlediği suçları ve yardımları inceleyerek 50 yıl daha yaşayıp yaşamamasına karar vermekti. Transfer yapılacak organlar sıfır kilometre olduğu için bu 50 yıl gençleşmiş bir vücutta yaşanıyordu.
3 saat süren toplantı sonrasında Ali’ye organ transferi yapılmasına karar verildi ve hemen üst kattaki transfer odasına alındı. Akşam olduğunda binadan çıkan Ali hala 75 yaşındaydı ancak 20 yaşındaki bir adamın bünyesine sahipti. Yağmur dinmiş, sokak ışıkları yanmıştı. Parkta kimsecikler kalmamıştı. Genç ve sağlıklı bedeniyle koşarak boş bir salıncağa atladı ve hızla sallanmaya başladı. Her sallanışta kendini öne doğru biraz daha verdi ve salıncak neredeyse ağacın dallarına değecekken bir kahkaha patlattı. Yeniden gençti ve son yıllarda ertelediği her şeyi yapabilirdi! Önce köşedeki tarihi lokantaya gidecek ve bol tereyağlı bir iskender kebap yiyecekti. Sonra sokağın sonundaki bara gidecek, içebildiği kadar içip sarhoş olacak ve sonra da… Sonrasına sonra bakarız diye düşündü. Kafasında bu düşüncelerle salıncaktan indi ve keyifli keyifli yürüyerek karşıya geçmek için bir adım attı. Son gördüğü şey büyük bir gürültü ve ışık patlamasıydı. Ayakları yerden kesilip havada uçarken kalbi durmuştu bile. Saliseler içinde her yer karardı.
Seçiciler Kurulu’nun penceresinden sokağa bakanların ağızları şaşkınlıktan bir karış açık kalmıştı. Bir yerde kanlar içinde yatan ölü adama bir de ona çarpan arabaya bakıyorlardı.