Türkiye’nin Ortadoğu Politikası

Yayınlandı: 13/08/2014 / Gündem

1923-2002 döneminde, Türkiye’nin Ortadoğu ve Araplar ile ilgili dış politikasının temel unsuru “herkese karşı eşit mesafede dur, kimsenin iç işlerine karışma” idi. Bu politikanın sebebi birilerinin iddia ettiği gibi Türkiye’nin yüzünü batıya sırtını doğuya dönmüş olmasından veya tarihi sorumluluklarını unutmuş olmasından kaynaklanmıyordu. Aksine Osmanlı döneminde de bölgede adil sayılabilecek bir duruş sergilemiş devlet geleneğinin devamıydı, çünkü adaleti ancak tarafsız ve güçlü olanlar sağlayabilirdi. Türkiye’nin bölgedeki tüm devletlere eşit mesafede durmasının ve Arapların iç işlerine karışmamasının sebebi devlet aklının şu gerçeği bilmesiydi: “Arapların iç işlerine karışırsan işler Arap saçına döner, çünkü dünyanın bu en çetrefilli bölgesindeki dostluklar ve düşmanlıklar bazen 24 saatte bile değişebilir. Bölgede ticaret yap ancak siyasetten uzak dur.”

TBMM 1 Mart 2003’te CHP, MHP ve az sayıdaki AKP milletvekilinin oylarıyla tarihindeki en doğru kararlardan birini vermiş, ABD ile birlikte komşusu Irak’ı işgal etmeyi red etmiştir. Bunun cezasını ABD hemen kesmiş ve Kuzey Irak’taki özel birliğimizin kafasına çuval geçirerek kendilerince karizmamızı çizmişlerdir ancak ülkelerin karizmaları bu tip simgesel olaylarla çizilmez. Zaten bu birliğimiz kendilerine verilen görevi başarıyla icra etmiş ve bölgedeki Türkmen nüfusunun tapu kayıtlarını tam zamanında Ankara’ya ulaştırmıştır. Irak normalleştiğinde bu kayıtların bölgedeki Türkmen nüfusu ve Türkiye’nin çıkarları açısından önemi anlaşılacaktır.

Türkiye için işlerin karışmaya başladığı dönüm noktası, 2009 yılında Davos’taki “Gazze: Ortadoğu’da Barış” konferansında yaşanan nahoş “one minute” krizidir. Yani bölgede yıllardır stratejik ortak olarak hareket eden laik ve demokratik iki ülke olan İsrail ve Türkiye arasındaki krizdir. Bir ülke, başka bir ülkenin iç işlerine karıştığında bundan somut bir çıkar elde etmelidir. Topraklarında hiçbir zenginlik bulunmayan Filistin Türkiye’ye somut olarak ne kazandırabilir? Aksine Filistin yüzünden İsrail ve Mısır başta olmak üzere bölge ülkeleriyle aramız bozulmuş, ticaret hacmimiz azalmış, deniz ve kara ticaret yollarındaki rota seçeneklerimiz sınırlı hale gelmiştir. Türkiye, Filistin örneğindeki gibi bölgedeki ülkelerin iç işlerine karıştıkça kendi çizgisinden sapmaya, taraf oldukça çatışmaların içine sürüklenmeye başladığını ve bundan zarar gördüğünü hala fark edebilmiş görünmemektedir.

Türkiye, Suriye meselesinde de dış politika açısından en tehlikeli ve en yanlış seçenek olan “mezhep” kartını kullanmış, bölgedeki bazı grupları fiilen desteklemiş ve dış politikadaki çatışma cephelerine yeni bir cephe açmıştır. Bu yanlış politikanın etkileri kısa sürede ortaya çıkmış, Türkiye bölgede yalnızlaşmıştır.

Aslında yapılması gereken şey bellidir. İlk olarak radikal gruplara destek verilmekten vazgeçilmelidir. İkinci olarak İsrail, Mısır, Irak ve Suriye gibi laik rejimler başta olmak üzere tüm bölge ülkeleriyle ilişkilerde normalleşme süreci başlatılmalı, ticaret rotaları yeniden açılmalıdır. Üçüncü olarak da bölgedeki ülkelerin iç işlerine karışılmaya son verilmeli, eskisi gibi tarafsız ve eşit mesafede duruş sergilenmeli ve böylelikle ihtilaf durumlarında başvurulacak akil ülke pozisyonu geri kazanılmalıdır. Aksi halde televizyondan gördüğümüz çatışmaları bizzat kendi gözlerimizle göreceğimiz bir Türkiye’de yaşamaya başlayabiliriz.

Reklam
yorum
  1. Allen N dedi ki:

    Thhis is awesome

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s